Bir varmış bir yokmuş… Aslında böyle değil de bir kadın varmış adam yokmuş, olmalı bu masalın başı aslında.
Her kadına kendisi için doğru adamı bulup ona isteklerini ve arzularını verdiğinde adamın da onu sonsuza kadar seveceği söylenmiştir, değil mi? Bir çok kadına diyelim o halde. Ama bu zaten böyle işlemiyor.
Bir kadın olarak bir erkeğin sevgisine güvenmeyi dileyerek yaşayamayız. O güveni orada hissetmiyorsak bir sorun var demektir zaten. Bu güven tek yönlü çabalamalarla oluşabilecek bir şey de değildir.
Eğer erkeğin seni sevsin ve dolayısyla da orada o güven oluşsun diye onun her istediğini yaparsan, ya başka bir kadını daha çekici bulup ona gider ya da seninle olsa bile senin kalbinin derinlerine girmeye devam etmez. Burada amaç suçlamaktan ziyade iki tarafın durumlarına da açıklık getirmek. Çünkü bu güvensizlik hissiyatının olduğu durumda, aslında seni gerçekten sevmek isteyen bir adam bile bunu nasıl yapacağını bilmiyor olabilir.
Aşık olduğun adam muhtemelen senin onun bu yüzeysel “varlık” hissiyatından ne kadar acı çektiğinin farkında bile değildir. Yanında, omzunda, elele olsan dahi o, kendi düşünceleri, hisleri, planlı projeleri, hedefleri içinde geziniyordur. Duyguları yüzeysel görünebilir. Hayatta, işinde başarılı olduğunda mutlu, olmadığında mutsuz oluyordur.
Onun bu yüzeysel hallerine karşılık, senin de bir kadın olarak dolu dizgin duyguların, derya deniz hislerin geniş ve derin. Ve tam sen bu duygularının açıkca ifadesine, akmasına izin verdiğinde o, kaçar. Çünkü o kendi proje-iş-başarı-düşüncelerle yoğun dünyasında senin duygularının yoğunluğu ve dolayısıyla cinsel derinlik arzunla baş edemez aslında. Hatta deli gibi davrandığını ve anlamsız hallerde olduğunu bile düşünebilir.
Sonuç olarak da ayrılırsınız, ve komşunun kaz görüntülü tavuklarına doğru ilerlersiniz. Ya da beraber kalıp, tatmin olmuş görünüp, içten içe ölürsünüz. İçinizde içten içe birşeyler yer durur sizi, çünkü ikiniz de gönlünüzün sesini dinlemeyip, daha azı ile yetinmeye çalışıyorsunuzdur. O zaman sen de gününü, çalışma meşgalesine, aile ile ilgilenmeye, arkadaşlarla konuşmaya ayırırsın. Günün sonunda da yatağına gittiğinde, yanında sevgilin olsun veya olmasın, bir yalan yaşamanın azabını tüm vücudunda topladığın stresten hissedersin. Vücudun zevk ile, tatmin olmanın huzuru ile rahat değildir, kalbin tatmin olmamıştır, aşka açılmamıştır. Derinlerindeki sevgi, aşk usulca, bekliyordur, hafif buruk… usulca kendini siliyordur göğüs kafesinden.
Erkekler böyle durumlarda hayata karşı daha belirsiz ve daha az “an”da olarak tepki verirler.
Eğer beraber olduğun erkeğin kalbi kabuk bağlamışsa, işte o zaman yaşamının gerçekliğinin, kalbinin yolunun yönünü kaybetmiş demektir. İçten içe de bilir bu durumunu, derindeki bahşedilen lütfu dünya ile paylaşmadığını, bilir. Gerçek rüyalarını sattığını bilir. Güven ve rahatlığa bel bağladığını bilir.
Bir erkeğe en çok acı veren şey gerçek, derin yaşam amacını bilmemektir. Bilip de yaşamaktan korkması da aynı acıyı verir. Ve senin erkeğin de hemen her erkek gibiyse içinde muazzam bir acı yaşıyordur. Nedeni ilişkideki samimiyetsizlik veya yakın olmamak değil… kendi yaşam amacını yaşayamaması onun işkencesidir. Hayatını boşa harcadığını bilir.
Ailenin, evin, paranın veya sağlığın güvenliğine sıkı sıkı tutunur, ve kalbinin ilacı olan tek şeyden kendini uzak tutar. O da derinlerindeki gerçekliğe, lütfa ve aşka sıkı sıkıya bağlı kalarak, seninle, ailesiyle ve dünyayla herhangi bir alış-verişe girmeden, ödün vermeden yaşamaktır. Özgür olmaktan korkar çünkü ona şimdiye kadar kazandıklarına ve öğrendiklerine mal olacaktır bu özgürlük.
Tek özgür erkek, “an”a her an ölmesini bilen, her şeyi bırakabilen, kalbinin derinliklerindeki gerçekliği hisseden ve kendisini sana ve tüm herkese, hiç bir şey saklamadan sunabilen erkektir. Onun en derin bilinç hali, sahip olduğu yeteneklerle sunulur. Senin de bir kadın olarak tek istediğin budur aslında. Kesintisiz, keskin, “an”da olan bir bilinç, kendisine gerçek ve samimi, aşka bağlı, ve cesurca kalbini açıp seninkini doldurabilecek bir kapasite.
Bir erkek sana veya çevresine kendisinin en derin gerçekliğini sunmadığı zaman, ki sen bunu hemen hissedersin ve onun bu belirsiz ve korku dolu stresli hali sana acı verir. Böyle bir erkekle, yani güven ve rahat ile yaşayıp mutlu olduğunu söyleyen yani kendisine bir tür yalan söyleyen ve dolayısıyla kalbi açık olmayan bir erkekle beraber olduğunda, onu nasıl açabilirsin ki? Dünyanın en çekici kadını olsan dahi bu adam senden de sıkılacaktır. Kendi maskülen “öz”ünü hatırlamıyor, o “öz” ile birlik yaşamıyordur. Kendi özünü yaşayamayan bir erkek, içinde bütün olmayan, bilincin keskin varlık hissiyatı ile bir olmayan bir erkek, bunun ne demek olduğunu çok iyi bilir. Acısını bilir.
Kendi kalbinin, gönlünün gerçekliğini keşfetmemiş, gerçekte ne istediğini bilmeyen bir adamın kalbini sen nasıl açabilirsin ki? Doğal olarak senin de kalbin ve vücudun böyle bir erkek karşısında kapanır. Kendi derinliklerini, hassas alanlarını açmazsın. Kendini belirsiz bir adamın dürtmelerinden korursun doğal olarak. Aslında gerçekten bu adamı seviyor bile olsan, onun bu sahte yüzü, yüzeysel, samimiyetsiz ve kalbini bilmeyen yönü bazen içini bulandırır.
Ama o da muhtemelen yaşam mücadelesine devam edebilmek için, yaşadığı dehşet acılardan kendini korumak için kalbini uyuşturmuştur. Kendi derinlerini oradaki dünyaya sunulmayı bekleyen yeteneği keşfetmediği için… Yıllarca pek de önemi olmayan yüzeysel hedefleri takip eder, ne tür bir başarı bulduysa ona ammenna der. Yine de sen, onun “kayıp” olduğunu, kendi kendine ne kadar başarılı derse desin, aslında bunun gerçek bir tatmin olmadığını, bilirsin.
Bir kadın olarak onun derin potansiyelinin farkında olduğun kadar, kendini kandırmasının ve bu şekilde kendine yalan söylemesinin de farkındasındır. Kendi kalbinin gerçek arzusu ile oluşturuğu mesafe kendisi ile oluşturduğu mesafedir. Bu da senin kalbinle oluşturduğu mesafeye eşittir. Ve bu mesafe sana acı verir. Onun sahte tatmini sana acı verir. Kendi hislerini uyuşturması seni sıkar, sonuç olarak da öfkelenirsin. Onun bütünlüğünü istersin, sırf onun için değil, tüm varlıklar için. Ve sen tüm bunları ona söylerken o senin ne dediğini hissetmeyi bile başaramıyor olabilir.
Kalbinin gerçek yeteneklerini açmayı reddedip, kabukların ardında yaşayan bir adamın bilinci giderek zayıflar ve yüzeysel amaçların kalkanın arkasında eriyip gider.
Zamanla onun bilinci küçük dünyasında onu hapseder. Onu hissetmemeye başlarsın, sevişirken bile. Doğal olarak o alan da yüzeyseldir.
Kadının vücudu gerilir, kalbi kapanır.
Kalbini sıradan, bilinçsiz, tamamen kendine odaklanmış, hissiz ve farkındalığı olmayan bir “varlık” ile, taciz edilmekten korumak için duvarlar oluşturursun. Onun eleştiren ve hakaret eden halinden korumak için kalkanlar gerersin. Kendini her açmak istediğinde, o senin bu çabanı aşağıya çeker, sanki hislerin yanlışmış, hastalıklıymışsın, ya da bu yanlızca senin probleminmiş gibi hissettirilirsin.
Sana nasıl olduğunu sorar, ama senin duyguların o kadar büyük ve karışıktır ki bu öyle “nabersin” gibi bir soruya sıkıştırılacak bir durum değildir. Susarsın. O zaman daha da üstüne gelir, sorularıyla, nasıl ona muhtaç olduğun imalarıyla, nasıl kendine karşı daha meshul davranman gerektiği tavsiyleri ile ve kendi duygusal problemlerini kendin çözmen gerektiği onunla, herhangi bir ilgisi olmadığı laflarını duyarsın.
Oysa sen onun kalbinin senin kalbin olduğunu düşünürsün. Hayatını yaşayış şekli, farkındalık halleri, minik tepkileri, ses tonundaki değişiklikler… tüm bunların onun kalbini nasıl etkilediğini bilirsin. O kendi kendine, hedefleriyle ve sende olup bitenlerden bihaber bir hayat yaşar. Ama senin kalbin direk olarak sanki ince bir ip varmışçasına onunkine bağlı olduğu için, senin de bu kapalı kalp karşısında için burkulur… dolayısıyla da ona olan güvenin yavaş yavaş azalmaya başlar.
Bir kadın olarak bu senin tarafındaki bir zayıflık değildir. Her ne kadar hayatındaki adam sana bunu böyle hissettirmeye çalışsa da… Senin feminen kalbin, maskülen bir kalpten daha fazla bir hassasiyette ve enerji akışındadır. Hatta senin kalbin onun derin biliç hallerine, “an”da olup olmadığına çok daha açıktır, beklemededir. Sen her zaman onun ne kadar “varlık”, bilinç halinde olup, ne kadar olmadığını hissedersin, ondan daha fazla. Onun kendi bilincine kapalı, uyuşmuş, kör ve yüzeysel kalbi günlük sıradan aktivite ve düşüncelerle kuşatılmıştır.
Senin hassas kalbin ise erkeğine vereceğin bir lütuftur. Çektiğin acı, tam ve tüm kalbinle ifade edildiğinde, sen ona aslında ondaki bu bilinçsiz, kendine kaçmış, hissiz halin sadece sana değil tüm dünyaya acı verdiğini gösterirsin. Kalbinin hassasiyeti ve gücü ona kendi derin yeteneğini ve bu yeteneğe olan bağlılığını uyandırabilmesi için ilham kaynağı olabilir. O bu şekilde içindeki derin aşkı tüm dünyaya korkusuzca sunabilme şansını yakalar. Ki bu da onun aradığı gerçek özgürlüktür. Ama sen ona ancak gerçekten “açık”san yardım edebilirsin, gönül gözün gerçekten açık ise.
Tabi bir kadın olarak yıllardır yüzeysel erkeklerle olmaktan kalbini koruma altına alıp, acı çekmemek için kendini kapatmış olabilirsin. Bunun başka yolu da yok, aksi halde deli olurdun. Her an erkeğin başka bir yöne savrulduğunda, bilinçsizce bir yarayı kaşıdığında, televizyon önünde zaman öldürüp, seninle sözde yakın vakit geçirdiğinde ve aslında içerde kendi düşünceleri ile meşgul olduğunda, o aslında kendi kendini kandırıyor, yalan söylüyordur. Kendi derin bilincini dışlıyordur. Sen de muhtemelen kendini daha az şey hissetmek üzere eğitmişsindir. Sevişmelerde, daha kapalısındır. Yüzeysel zevkler için orada bulunursun, evet yanlızca orada bulunursun.
Arkası yarın…