Bir erkek kadınının enerjisine karşılık gelen bilinç ile ona karşılık vermeli. Feminen fırtına, maskülen savaşçı ile karşı karşıya gelmeli. Bu bir savaş değil, hayır… Anlatıyorum.
Feminen fırtına gücünü teslimiyetinden alır. Kime teslimiyet? Erkeğine tabiki. Beden bulmuş Mutlak Maskülen’e teslimiyet. Mutlak Maskülen nedir diyecek olursanız kısaca; delip geçen bir Aşk bilinci diyebiliriz. Her şeyi, herkesi derin bir Aşk bilinci ile kesip geçen.
İster karanlık ister aydınlık olsun bir erkek bu keskin bilincinin, “varlık” bilincinin her “an”ı delip geçmediği, kendisine bahşedilen bu lütfu sunmadığı anlarda test edilir. Kim tarafından? Tabiki kadını tarafından! Bu testler genelde karanlık alanlarda vuku bulur. Ne zaman güvenli bir zemin oluşur, yani karanlık Tanrıça, karanlık Maskülen sevgilisi ile buluşur, işte o zaman test aydınlık yerlerden gelmeye başlar. Karanlık testler geçilmeden, aydınlık testlere geçilmez. Düşülmeden kalkılmadığı gibi.
Herkesin bildiği gibi bir kadın binbir şekle ve kimliğe bürünebilir. Sonuçta Dünya yani yaratılmış olanın kendisi dişi ve tezahürü neredeyse sınırsız. E böyle engin bir enerjiyi üzerinde barındıran kadından fırtınadan daha az olmasını bekleyemeyiz değil mi? Mevsimlere “dur değişme” demek gibi birşey bu. Ya da okyanusu yönetmeye çalışmak gibi.
Bir kadın hem bir cadı, bir Amazon, ışıldayan bir Tanrıça, yavrusuna bakan bir anne, bir şeytan, çekici bir sevgili, erdemli bir hoca, vahşi bir yaratık ve burada saymakla bitiremeyeceğim her şey olabilir. Enerji doğası itibari ile Feminendir. Başka birşey beklemek mantık dışı olurdu.
Peki böyle bir enerji karşısında kim durabilir? Sarsılmaz bir Maskülen Bilinç. Ve kadın eğer gerçekten gönül gözü açılmış bir kadınsa erkeğin bir “an”lık bilinçsiz halini kabul etmeyeceğinden, onu sürekli teste tabi tutacaktır. Yani tekrar tekrar baş edebilmesi için erkeğe farklı enerji yansımaları sunacaktır. Bakalım ne kadar sağlam yelkenlinin direği ve dümeni diye? Ben bir kadın penceresinden bakarken bile, Maskülen şapkamı taktığımda bu testlerin gücünü, önemini ve bir erkeği adam yapacak kapasitesini görebiliyorum. Zira kadın erkek hepimiz bu rolleri dengeli yaşamak, gerektiği yerde gerekeni kullanmayı öğrenmeyi başarmak istiyoruz.
Bir erkek olarak kadınının öfkesi erkeğe itici geliyor olabilir. Ve sanki şaka gibi kadın da bunun tam aksine tekrar tekrar adamın önüne öfke enerjisi ile çıkar.
Eğer bir erkek, kadındaki bu öfke enerjisini, içindeki Aşk’ın ve bilincin sağlamlığı ile tutkuya dönüştüremiyorsa, dolayısıyla da ilişkinin dönüşümüne katkıda bulunamıyorsa, kadının testleri tekrar tekrar gelmeye devam edecektir. Keskin bilincin aşkı, netlik ve mizah ile erkek tarafından dönüştürülemeyen her enerji, erkeğe geri çarpacaktır. Bunu tüm dünya yapar aslında. Bu yazının konusu feminen ve maskülen ilişki olduğundan kadın-erkek olarak anlatıyorum. Ancak burada bahsi geçen bir yaşam şekli. Eğer maskülen enerji keskin ve sağlam “varlık” bilinci ile dünyayı delemiyorsa, dünya da onu tekrar tekrar test edecektir. İşi ile, ailesi ile, “varlık” bilinci ile. Bu böyle.
Diyelim ki kadın sık sık stres altına giriyor, sıkıntıda, ajite. Ve adam onunla defalarca konuşmayı deniyor ve hiçbir şey fayda etmiyor. Doğal olarak adam da denemeyi bırakır. Zaman içinde de ondaki bu stresi tolere etmeyi öğrenir.
Ama, tabi kadın testlere devam eder. Bilinçli olmayarak, yanlış anlamayın. Bilerek öc almak için değil bahsettiklerim. Kadın, yani enerji kaos’un ta kendisi. Önce bunu bir kabul edelim. Kadın bilinçli olmadan bu stresli durumuna devam edip, adamı sürekli teste tabi tutacaktır. Ta ki maskülen bilinç kadındaki bu ajite enerji ile baş edebilecek keskinliğe, güce gelene kadar. İşte o zamana kadar bu testler bitmez.
David Deida böyle bir durumda şöyle der: “Bilinç seviyesi düşük bir erkek, yani kalbi kapalı bir erkek, kadının bu durumu için “hmm kendi kendine bunu halletsin” diyecektir.”
Velhasıl zaten bir kadın eğer kendi kendine bu durumla baş edebilseydi bir adamla ne işi var, değil mi? Sonuç olarak ilişkiyi neden yaşıyoruz? Kişisel tatmin için mi? Eğer öyle olduğunu düşünüyorsanız o zaman yazacaklarımın devamını okumanıza gerek yok…
Gerçek feminen özünde kendini ifade eden bir kadın, yani Aşk ile ışıldayan, yaşam dolu, enerjik, fırtınalı bir kadın, kendisindeki bu enerjiye denk gelicek sağlamlıkta bir maskülen enerji yani, netlik, güç ve özgür bir bilinç ister. Doğanın kanunu bu. Polarite, yaratılmış olan her şey zıttını kendine çeker. Artı artıyı iter. Ancak eksi artı birbirini çeker. Temeldeki mantık budur. O zamanda kimin hangi kutupta olduğu net ortadadır aslında.
Ama şunu sormak gerek ilişkide: Neden bu ilişkideyim? Kendim için mi? Güvenlik için mi? Rahat için mi? Yoksa beni benden daha çok Aşk’a, Yaradan’a açacak bir eş ile birlikte tümün hayrına bir dönüşüm yaşayabilmek için mi? Kritik soru bu. Yaşamın anlamı ile eşit.
Maskülen kutuptaki bir erkek için feminen kutuptaki bir kadının enerjisini karşılamanın sırrı beden dilinden geçiyor. Bir erkeğin bedeni içinde kendini nasıl hissettiği ve bunu nasıl yansıttığı çok önemli. Korkusuz, güçlü, Aşk’a açık ve bunu yansıtan bir beden. Sapasağlam, cesur, yufka yürekli bir Herkül!
İki büklüm bir duruşta, kısık ve güvensiz bir sesle kadınına “Seni seviyorum” diyen bir erkeğe kadın inanır mı? Pek sanmıyorum. O an inansa da devamında yapacağı hareketler inanmadığının özetidir. Bunun tam tersi ona doğru emin adımlarla yürüyüp, onu kollarına alıp, o “an”daki mizah yeteneğiyle ona yaklaşırsa, kadın da adamdaki sarsılmaz bilinci ve özgürlüğü hissecektir, tabi eğer gerçek ise. Sırf kadınlar değil herkes bu tür beden dilini okur. Bilinçaltı kendini sürekli olarak beden ile ifade eder.
Beden, ses ve bakışlar söylenecek kelimelerden çok daha fazla şey ifade eder. Kadına ne yapacağını söyleme, onunla yap, bedeninle. Eğer stresliyse ve kalbi kapanmışsa, onu kolarına al, ve kalbini öp. Ona “hadi aç kendini, bırak” deme. Aç onu, kendi fiziksel açıklığınla, özgürlüğünle.
Tüm bunların aynısı feminen enerjideki bir kadın için de geçerli. Kadın içindeki ışığı, Aşk’ı, şevkati bedeni ile ifade eder. Edemediği yerler tıkalı, bloke olduğu yerlerdir. Ve bunu gönül gözü açık olan bir erkek hemen anlar. Eğer feminen enerji mutlak Aşk’ın teslimiyeti ile açılmışsa, işte buna denk gelen maskülen bilicin de bir o kadar özgür olması gerek. Aksi halde böyle açıklıktaki bir kadın, daha azını kabül etmeyecektir.
Karşılıklı teslimiyet olduğunda ki bu teslimiyet iki tarafın içindeki mutlak enerjilere yöneliktir. Yani bir erkeğin içindeki Mutlak Maskülen ile bir kadının içindeki Mutlak Aşk’adır teslimiyet. Böyle bir ilişki yanlızca kendisini değil tüm dünyayı değiştirme kapasitesine sahiptir. Artık kendi bencil ihtiyaçları ile ilgilenmez, her “an” varlık bilinci ile Aşk’a açılırlar ve bunun yerine hiçbir şeyi koymazlar. Dolayısı ile de birbirlerine bunun daha azını yaşattıracak hiçbir şeyi sunmazlar.
Bunu yaparken tabiki testler var, zorlu testler. İnsan olmak, dünyada tezahür etmek ve Mutlak Bilinç ve Aşk’a ulaşmak ancak böyle olabilir. Kanun bu.
Böyle bir ilişkide erkek kadını, kadın da erkeği tatmin etmekle meşgul değildirler. Amaç rahatlık, huzur değildir. Daha yüce bir amaç vardır ortada. Her “an” Aşk’a açılmak ve karşındakini açmak. Hiçbir şeyden ödün vermeden, tüm kalbin ve cesaretinle.
Bu dünyadaki varlığımızın nedeni bu. Bunun için buradayız. Her türlü ilişkide karşıdakini Aşk’a açmak için. Zor diyenleri duyar gibi oluyorum. Ama size katılmıyorum, zira bunun mükafatı o “an”daki mükemmelliyette.
Bunu böyle yaşamayanların hayatları boşa gidiyor. Sabah uyandığınızdaki durumunuz size bunu net olarak anlatır.